Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Evrenin Sırrı


Bazen bir dükkanın önünden geçsem ve orada çocukluğuma dair bir şarkı çalsa ben de kendime salak salak gülümsesem istiyorum. Bazen bu oluyor.

Bugün Dost'a gittim uzun zaman sonra. Yeni bir kitap çıktıkça sinirleniyorum resmen. Okumadığım, okumayı istediğim öyle çok kitap varken lanet adamlar her an yenisini yazıyor ya... Güzel bir arya çalıyordu girdiğimde. Duru bir soprano sesi hayatım boyunca anlamayacağım İtalyanca kelimeleri ahenkle birbiri ardına diziyor, yaylı çalgıların sesi kitap kapaklarına sürünüp kulaklarım doluyordu. Bu şiirsel sahneyi bozan tek şey vardı: Bir ses. "Gız bu kitapları buraya ben mi kodum?! Organizasyonuna gızım senin..." Güzel bir şeyimi bozmuşlarcasına kalbim kırıldı, çıktım hemen. Yeri gelmişken asgari ücretin 629 lira olduğu ülkede bir kitabın 20 lira olmasından nefret ediyorum.

Sevdiği bir şarkıyı sırf batıl inançları yüzünden iPoduna atmayan benden başka biri var mıdır acaba? Ayrılıklı, seni şöyle hatırlayacağım'lı şarkıları iPoduma atmıyorum. Wild World güzel şarkısın ama seni listelerime atmıyor olmamın nedenini biliyorsun bebeğim. Tatlımsın yoksa.

Bazen sanki çok uzun bir kış uykusuna yatıp kalkmışım bu arada dünya değişmiş gibi bir hisse kapılıyorum. Tam "Who the fuck is Justin Bieber?" kısmını atlamış ve Justin Bieber'ın kim olduğunu öğrenmişken Rebecca Black çıktı şimdi de, iyi mi? Durun Kanye West kim, Lady Gaga'nın yeni şarkısı mı çıkmış derken her şeyi kaçırıyorum.

Okulda geçen "evrenin sırrını asla bilmeden ölecek olmamız ne kadar acı" gibi bir muhabbet geçti. Isaac Newton, Einstein bunu bilmeden öldüler, biz kimiz ki lan, acı falan değil işte.

Evrenin sırrından daha etkileyici şeyler var. Mesela tavus kuşu tüyleri. Dünyada pek az şeye böyle hayranlık duyuyorum sanırım. Büyülenmiş gibi, aptal aptal bakıyorum böyle. Nasıl bir güzelliksiniz siz ya, of. Biz insanlar, sahiden çirkin yaratıklar olabiliriz.
Az önce bahsettiğim kış uykusu durumunun bir de duygu ayağı var. Pastel efektli birbirine sarılan insanların fotoğraflarını sevmiyorum, sevemiyorum. Ah Tumblr, hep senin başının altından çıkıyor bunlar. Ben de isterdim söz ettiğim fotoğraflardan birini koyup aşka dair şeyler yazmak açıkçası. Ne bileyim insan daha duygusal, daha derin hissediyor ama benim derinliğim "Einstein bilmiyordu oğlum evrenin sırrını, biz kim oluyoruz ki?" seviyesinde takılıp kalıyor. Ne bileyim tanımadığım belki de aslında sevgili bile olmayan insanların sarıldığı fotoğrafın altına niye aşka dair şeyler yazayım ben? Hani niye aşka dair yazayım daha güzeli? Tavus kuşu tüyü daha güzel bir şey bakın, gerçekten. Şu fotoğrafı başka bir ışıkla çeksen güzel değil ama tavus kuşu tüyünü her ışıkla incele, oh mis. Mükemmel. Kusursuz. Öptüm hepinizi tavus kuşlarım benim.

Çin Dili


Öncelikle, eğer blogger şifremi tek seferde hatırlayabilsem daha fazla yazardım belki. İkinci olarak, şu anda kanuni olarak girip giremeyeceğimi bilmiyorum. Sahi açıldı mı blogger?

Havalar iğrenç bu ara. Twitter'da okuduğum hoş bir tespite göre: "Havalar böyle giderse bu sene Demet Akalın ve Sertaç Ortaç şarkı yapamayacaklar." Kışlıklarımı kaldırır kaldırmaz havaların bu denli soğuması Murphy'nin mi yoksa evrenin mi bana el hareketi çekme şeklidir artık karar veremiyorum. Neyse ki emektar hırkalarım her tişörtün üstüne tatlı bir kombine oluşturarak beni soğuktan korumakta. Ama bu havaların iğrenç görünmesini ve herkesin moralinin yerlerde olmasını etkilemiyor tabi. Herkesin umutsuz ve keyifsiz olmasının benim enerjimi düşürmesine izin vermemeye çalışsam da insanların neşeden yoksun kalpleri beni hasta ediyor.

Hepimiz birer küçük Robert Langdon olduk. Şifre, şifre, şifre. Bu sene sınava giren bütün arkadaşlarım için üzülürken sınava geçen sene girdiğim için de mutluyum. İşte hayatla ilgili başka kaygılarım var. İnsandan insana, zamandan zamana nasıl değişiyor bunlar. Bazen bir şey için üzülmek, üzülecek şeyi daha fazla olan insanlara saygısızlık gibi geliyor. Bu ara ülkedeki 18 yaşındaki neredeyse herkes sisteme falan söverken Japonya'da millet aileleri için ağlıyor mesela. Gerçi böyle düşününce de yaşamak zor ya, neyse. Yaşamak zor.

Japonca öğrenmek isterken ki en büyük amacım animeleri altyazısız izlemekti. Geçen bir Japon filmi izledik ve "Desu" ve "Watashi" dışında pek bir şey anlamadım, bu da bir şey:D Züğürt tesellisi rulz bazen:)

Deliler gibi Spartacus ve Survivor izliyorum, durduramıyoruz. Neden bu kadar ilkelliğe sardım bu ara bilemiyorum ama sırf Nihat Doğan'ı izlemek için bütün cumartesi programlarının iptal edildiğine eminim:) Gerçi gönüllülerdeki Taner de hoş:)

İnsanın erken kalkması gereken günlerin gecesinde asla uykusu olmaması ve erken kalması gerekmeyen günlerde saat 7de ayağa dikilmesi aynı sebepten kaynaklanıyor olabilir mi acaba? İkiniz de tatlım değilsiniz bebeğim!

Facebook'uma bakınca her 10 Türk gencinden 8inin Türkçeyi bilmediğini çıkarıyorum. Bu da Türkçe olimpiyatlarındaki adamlara saygımı arttırıyor. Hakikaten zor dil vesselam. Bizim "Çinliler 7 yaşında kadar doğru düzgün kendi dilini konuşamıyormuş" şeklindeki şehir efsanemiz Çin'de "Türkler 19 yaşında bile kendi dilini pek konuşamıyormuş" şeklinde var mıdır acaba? Hayır varsa doğru yani, onu söyleyecektim.

Öpüldünüz. :*