Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Su bir element değildir.


Dört. Kusursuz simetri. Kare. Elmas. Dünyayı var eden dört elementi ateş, su, hava ve toprak olarak bilmem ne son hava bükücü avatarın işiydi, ne Illuminati'den etkilenen bir çocuktum. Bu tamamen Luc Besson abinin işiydi. Beşinci Element'i ben de izlemiştim ve kusursuz dengeyi sağlayan dört elementi tabi ki ben de biliyordum. Hatta beşinci element de Milla Jovovich'ti, Bruce Willis ile öpüşünce dünya bile kurtulabilirdi ama tabi ki bunlar sadece filmdi. Beşinci element falan diye bir şey yoktu, aslolan dört elementten başka bir şey yoktu.

Anneme elementlerin ne olduğunu sorduğumda "Dünyadaki dengeyi sürdüren şeyler" olarak tanımlamıştı. Yani onlarsız yaşam imkansızdı. Havayı, suyu anlayabiliyordum da ateşsiz yaşayamama düşüncesi minik kafama bir türlü sığmıyordu. Bırak çiğ eti, az pişmiş bir eti yeme düşüncesi tüylerimi diken diken ettiğinden tanrılardan ateşi çalıp insanoğluna getiren Prometheus'a hak ettiği saygıyı göstermeyi öğrendim daha sonra.

İlk okulda bir seviye tespit sınavı olmuştuk. "Hangisi bir element değildir?" diye bir soru vardı. Henüz elementleri falan işlememiştik. Ama ben genel kültürü olan bir çocuk olarak elbette ki elementleri biliyordum. Ne işaretlediğimi tam söyleyemem ama doğru yanıtı hatırlıyorum. Yanıt "Su"ydu.

Dehşete düşmüş, kandırılmıştım. Su, elementlerden belki en önemlisiydi. Kesin sınavda bir yanlışlık vardı. Sınavda yanlışlık olmadığını ise bir süre sonra anladım.

Dersteydik ve "Elementler"i işlemeye başlayacaktık. Sarışın bir hocamız vardı, sevimli ve güzel bir kadıncağızdı. Hayat Bilgisi derslerinin fen ayağına giren derslerini onunla işlerdik. Dersin başında bize elementin tanımını bilen biri olup olmadığını sordu. Gururla elimi kaldırdım. "Elementler dünyanın dengesini sağlayan şeylerdir. Onlarsız yaşayamayız." Hoca sarı saçlarıyla asla uyum sağlamayan siyah kaşlarından birini kaldırdı. "Onlarsız yaşayamayız ha?" Bir süre düşündü. "Yoo, yaşarız."

Şimdi düşündüğümde duraksayıp düşünmesinin nedenini anlamlandırmaya çalıştığımda aklıma onun aklına element olarak ilk altın ya da gümüşün gelmesi geliyor. Kadınlar altınsız ya da gümüşsüz yaşayamayabilirler:)

Sonra elementlerin kendinden başka maddeye ayrışmayan, cins, saçma sapan bir şeyler olduğunu öğrendim. Dünyanın dengesiyle zerre kadar ilgileri yoktu. Pentagramın 4 kuyruğu olmaları söz konusu bile değildi. Su dediğimiz nesne ise bir bileşikti.

Bileşik? Bu 4 elementten belki en önemlisi olan "Su"ya yapılmış, yapılabilecek en büyük hakaretti. Denizleri, okyanusları oluşturan, yaşamın başladığı yer su bir element değildi de dandik bir radon elementti, ha?

Bu benim doğru bildiğim bütün dünya dengelerine ihanetti. Fen Bilgisi'ymiş. Hah. Bu insanlar kim oluyorlardı da Illuminati'nin kabul ettiği terra, aer, aqua ve ignis'i sorguluyorlardı? Ben daha o gün MF seçmemeye karar verdim. Fizik, kimya, biyoloji değildi dünyayı ayakta tutan. Şüphesiz ki benim biyolojik yapım, vücut kimyam ve bütün fiziksel özelliklerimle Galile'nin, Hegel'in gittiği yoldan gitmek istiyordum:D benim için element 4 şey demekti ve insanları ne yapmak istiyorlarsa onu yapmakta özgürdü. Ben pentagramın beşinci ve son üyesi insanoğluydum. Element görüşleri kurşun, berilyum ya da azottan ibaret olan hiç kimse beni anlayamayacaktı.

Elementler olmadan yaşayamayız, gerçekten.