Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Maddenin Halleri


-Tam hava güzelleşti derken havanın soğuması tanrının artık bizi sevmediğinin bir kanıtı olabilir bence.

-İzlanda'da patlayan yanardağın adını göbek adım yapmak istiyorum. Dina mı enteresan? Değişik isim duymamışsınız siz.

-Deniz yıldızlarının etobur olması çok kötü. İnsan o kadar estetik bir canlıya et yemeyi yakıştıramıyor.

-Bir de deniz yıldızı kolyeler çok kötü kokar. Tecrübeyle sabit bu.

-Eğer bir gün çok zengin olursam havuzu olan bir ev yaptıracağım. Havuzun ortasına da bateri koyacağım. Oasis klibinde gördüm, çok beğendim. Belki bu saçma hayaller yüzünden çok zengin olamıyorum, insan hepsini hayır kurumlarına bağışlayacağım der lan.

-Hayır yapar mısınız? Hayır, yapmam.

-Lola'yı Lolabal, Lolacan, Lolacık falan diye sevmeye alışmıştım da Lolaküp ne be? İyice aştım sevgi sözcükleri konusunda.

-Eurovision yapılmayacak diye korkuyordum. Kim bize sahte sahte şov harikaydı falan diyecek? hayatta böyle şeylere ihtiyaç var.

-Mustafa'ya bizim erkek arkadaşlara laf atan kız meslek liseli kızları anlattım. "Bak toplumda erkeklere ihtiyaç var demek ki, yoksa kendi aranızdan seçiyorsunuz" dedi. Sineklerin Tanrısı ha? iyiymiş o.

-Bir kaydımı bir kere olsun bloggerın önerdiği gibi scooterlar, tatil ve sonbahar diye etiketlemek isterdim.

-Bazı papatyalar çay oluyor, kimisi hediye ediliyor, kimisi saça sürülüyor, onların bile kendince bir kaderi var gibi sanki.

-Kaderimizi biz çizeriz.

-Kaderimizi biz çizeriz diyen Neo'ya hangi el hareketini çekmek uygun gelir bilemem.

-Desolation Song'u yazan adamla I Feel Fantastic'i yazan adamın aynı dünyada yaşaması ne kadar garip bir şey. Ve benim ikisini de çok sevmem.

-Gelincik tarlası fotoğraflarının derinliği deniz fotoğraflarınınkinden çok fazla. İnsanlar onu henüz anlayamadılar. Yabani olmasaydı da insanlar her bir gelinciğe yirmi milyon bayılsalardı mesela onu daha çok severlerdi.

-Bazen sanki dünyada her şey üstüne geliyor. Bazen sanki sen tek başına dünyanın üstüne yürüyorsun gibi, değil mi ama?

-Soru eki mi ayrı yazılır. Aslında soru edatıdır o bebeğim.

-"Nefis kandil simidimizi denedinizmi?" yazarsan ben de o kandil simidiyle sana girişir mi'yi ayrı yazdırmak zorunda kalırım bazı bazı pastahaneci.

-Bayram değil, kandil değil. Kandil simidi nereden çıktı? Bilmiyorum ama güzel mahlep falan. Ben küçükken mahlepi sahlepin yanlış yazılmış hali sanıyordum.

-Güzel bir kış günüydü yalnız o gün. Kar ne güzel yağıyordu. Güzel müzikler çalıyordu bütün müzikçalarlar ve başkent beyaza boyanıyordu.

Yeşilimtrak


Şehir gürültüsünü seviyorum. İzmir'in korkunç sessiz sokaklarında yürürken bunu düşünürdüm. Ankara gürültüsünü özlediğimi. O aşırı soğuk günde dershaneye yürürken Hansi kulaklarıma zarifçe şarkısını söylemekteydi ve ben arabaların korna seslerinden onu duyamıyordum. Gürültülü ortamlarda bildiğin şarkıları dinlemenin şöyle hoş bir tarafı var: Duymuyorsun ama şarkıyı bildiğinden boşlukları kendin tamamlayabiliyorsun. Eskiden İngilizce dersinde şarkı dinlerdik biz. Boşluklar olurdu tamamlamaya çalışırdık. Hiç bir zaman bir şarkı sözlerini doğru düzgün yazamazdım ben dinleyerek. Ama araba gürültüleri insana bunu yaptırabilir. Neden sesi açmıyordum ama şarkıyı hastalıklı zihnimde tamamlamaya çalışıyordum sorusunun yanıtı ise çok orijinal bir şey değil. Annem ezilmemden korkuyor araba seslerini duymayınca. Ben de ona verdiğim sözden ötürü sesi sonuna kadar açmıyorum.

Dershaneden dönerken ölü yeşil bir kelebek gördüm ve hayatımda ilk defa yeşil kelebek gördüğümü farkettim. Çok güzeldi, çok yeşildi ve çok ölüydü. Yeşil. Böyle güzellikler ölmemeli, yok olmamalı.

Dershaneden dönerken yeşil kazak giyen bir adam gördüm. Kazağın rengi iğrençti, gözlerimi kamaştırdı, adamın yağlı saçlarıyla uyum içinde olması bile onu güzel yapmıyordu. Yeşil. Böyle kazaklar yok olmalı.

Annem bana gidip gelirken dinlemem için çılgınca listeler yapıyor. Bu listeleri çılgınca yapan şu, ne kadar abuk isimli şarkım var hepsini koyuyor ve şarkılar birbiriyle aşırı alakasız. La Isla Bonita'dan sonra çalan Lethe desem açıklayıcı olur herhalde. Geçen bizim evin oraya giden merdivenlerden çıkarken Stairs of Fire çalmaya başladı. Bu tesadüf üzerine kendi kendime gülümsediğimi farkettim. Belki de insanlar beni deli sanmışlardır. Tek tesellim merdivenlerin yanmıyor oluşu.

"Seray Sever patates sever patates sever dedim patates." Bilmenizi isterim ki aslında bu cümlenin Seray Sever'in yumrulu bitkiler hakkında ne düşündüğüyle hiç bir ilgisi yok. Bu aslında kimyadaki orbitalleri ezberlemek için kullandığımız bir formülümsüydü. (Güzel kelime.) Ama artık Seray Sever'in sebzeler hakkındaki görüşlerini yansıtan bir cümle kadar boş. Reform din adamlarına güveni azaltmış mesela. Din adamları derkenki güzel ulamanın bile değeri yok. Dina Damları hiçbir şey ifade etmiyor:) Etil alkol fermantasyonu hayatımın bir alanında karşıma çıkmaz gibime geliyor:D Vay be yıllarca bir sürü şey öğren. Bir gün sınava gir. Ertesi gün o öğrendiklerinin hiç kıymeti yok, her şey anlamsız be.

Eğer reenkarnasyon diye bir şey varsa ve ben bir dahaki hayatımda dünyaya dişi bir gonzales olarak gelirsem ablamın parmağını hiç ısırmam. Bana ne güzel mısır veriyor, çekirdek veriyor bak üşümeyeyim diye battaniye bile koydu minik çaplı derim. Çok iyi bir gonzales olurum. Efendi gibi tekerimi çeviririm, mısırımı yerim. Ben kalender gonzalesim. Güzel çirkin aramam, gerçekten.