Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Demeyeyim diyorum ama..


Bakın, aksi biri olmak istemiyorum. Yani öyleyim ama aslında olmak istemiyorum. Niye böyle yapıyorsunuz?! Tanrılar... Neyse. Demeyeyim demeyeyim diyorum ama artık her yerde görmeye başladığım şu resim beni çıldırtacak:

Yani evet elbette insanların metroda kitap okumasında rahatsız değilim ama benim de bir çift sözüm var:

1) "Teknoloji ile uğraşacağına kitap oku" öğütünün Japonlar üstünden verilmesi ironik değil mi? Bu kızlar değil mi cikleyerek ellerinde bilmem kaç G'li telefonlarıyla dolaşan kızlar? Yani 3G olayı Türkiye'ye "Teknoloji devrimi", "Merak ne güzel şey, güzel şey merak" ve "Bir adam vardı, canı sıkılaaan" reklamlarıyla henüz giriş yaparken Japonya'da 5G ya da 4G vardı diye hatırlıyorum? Hiç mi anime seyretmediniz, adamlar teknolojiyle yaşıyor! Anime fanı değilsiniz tamam ama okul temalı Japon korku filmi seyretseydiniz hiç değilse? Cevapsız Arama n üzeri x'e kadar uzadı bildiğim kadarıyla, bir bakın derim. JAPONLAR TELEFONLARI TENLERİNE KAYNAMIŞ ŞEKİLDE YAŞIYOR!

2) İkinci ironik taraf bu fotoğrafın bir sosyal paylaşım sitesi üzerinden yayılması. Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı. Neden bu fotoğrafı paylaşmak için Facebook'ta geziniyorsun ki? Git bir kitap okusana. İnsanlar Facebook'u çok ciddiye alıyorlar bence. Bu altı üstü fotoğraf, yazı, video paylaşılabilen bir site. Yüklenen anlamlarsa çok büyük. Facebook üstünden komunizm propagandası yapan bir kitle var ki, onlar ayrı komik. Facebook, an itibariyle sahibini dünyanın en zengin 5 adamı arasına sokmuş ve sapına kadar KAPİTALİST bir oluşum tatlılarım, üzgünüm. Neden sakin olup sadece kedi videoları paylaşmıyorsunuz ki? Oldu olacak Facebook'ta, McDonald's'ta gerçekleşecek bir buluşma ayarlayın ve gelen herkes Nike giysin mesela?



3) Diğer sinir bozucu nokta, bu fotoğrafı paylaşan kitle ile alakalı. Basit ve iyimser bir anlatımla: Kitap okuyucusu değil. Yani kızdığın / karşı çıktığın adam metroda telefonla oynuyor okey, ama sen evdesin. Niye kitap okumuyorsun ki? En son hangi kitabı okudun? Aksi biri olmak istemiyorum, evet.


Her şey akar.


Şu yaşıma gelene kadar -ki bu ay içinde 22 olacağım. Bildiğin 22 yani. Ayna sayı böyle. İki taraftan okuyunca da aynı. Öyle bir 22 yani.- binlerce kişi ile tanıştığımı tahmin ediyorum. Tanışmak derken, birinin adını, ne bileyim işini, bölümünü bilmek, yani anlayın işte ona dair bir şeyler bilmek anlamında. Ne yazık ki bu insanlardan çok azını sevebildim. Bence sevgi öyle şiirlerdeki, hikayelerdeki kadar sonsuz bir şey değil. Yani modern deyimle "Kocaman bir kalbin var tatlımm" gibi bir şey değil. Herkesin insanlara verebileceği belli bir toplam sevgisi oluyor. Diyelim ki 10X kadar. Bunu eşit olan ya da olmayan -ki bu daha mantıklı- şekilde insanlara paylaştırıyorsun. Ne kadar az kişi seversen, o kadar fazla seviyorsun. Hayatımdaki sayılı insanı çok sevmem bu yüzden olabilir.

Bugüne kadar tanımamış olmayı dilediğim kimseyle karşılaşmadım. Böyle düşündüğüm hiçbir zaman olmadı. Bence bu çok iddialı. Kötü biri bile insana bir şeyler katıyor. Bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir sonuç olarak. Hayatında iyi insanlar varsa daha iyi biri oluyorsun. Kötü insanlar varsa kızıyorsun, sinirleniyorsun ve eğer cesaretin varsa -ki umarım herkeste vardır- onları hayatından çıkarıyorsun. Her insan bir rengi var. Ama bazıları parlak kırmızı, bazıları ne bileyim kötü bir kahverengi tonu. Hayatındaki her insan bir renk atıyor hayatına. Kendi rengini. İşte bundan diyorum, eğer sevgini çok kişiye bölersen az seviyorsun diye. Her rengi boyayan, siyah elde eder. Bugüne kadar tanımamış olmayı dilediğim kimseyle karşılaşmadım ama keşke tanıdığım gibi kalsaydı dediğim kişiler oldu.

Tanıdığını düşündüğün bir insanın gözünün önünde değişmesi çok acayip bir şey. Aslında ne zaman olduğunu bile anlamıyorsun. Tıpkı bir çiçeğin büyümesi gibi. Minik minik değişiyor her gün. Ancak süreç tamamlandığında bitmiş olana bakabiliyorsun. Herkes değişir zamanla. Her şey de değişir çünkü. Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz. Herkes değişir. Bazılarının yeni halini seversin, bazılarının sevmezsin. Önemli de değil bazen. Bazen üzücü oluyor tanıdığın birinin gözünün önünde değişmesi. Yitip giden, solup giden bir şeyler gibi. Yüzü yavaş yavaş yok oluyor sonra. Eski albümlerde solup giden çocuk ve asker resimleri gibi. (Ataol Behramoğlu'na selam olsun:)) Sonra devam ediyorsun. Çünkü her şey akar. Ka rüzgar gibi.

Not olarak: Bu yazıyı okuyup kendine yazmış olabileceğimi düşünen herkes için: Bu yazıyı sana yazmadım:)