Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Ölüler, Prensipler ve Boşvermek


"Boşver" anlamındaki en güzel kelimenin -ki aslında söz öbeği sayılır- bir küfür olması dolayısıyla her an, her yerde ve herkesin yanında kullanılamıyor olması çok kötü. Çünkü boşvermek aslında direk olarak hayata, duruma ya da en azından o ana küfretmektir. Bence insanların bazı küfürler konusundaki ön yargılarını yıkmaları gerekiyor. Yani küfür yerine yıldız, kare, ünlem falan görünce aklınıza papatya tarlası gelmiyor değil mi? Benim de gelmiyor. O zaman boşverin. Ya da ne yapın biliyor musunuz? Bence biliyorsunuz.

Boşvermek konusundaki girişimin ve çılgın isyanlarımın nedeni aslında şuydu: Boşverme isteği. Hayatla ilgili o kadar meşguliyetimiz var ki, hayatımızı yaşayamıyoruz. Mutlu bir hayat kurmak için çalışırken bizi mutlu eden şeyleri yapamıyoruz. Şu an Jeremy Bentham bu yazımı okuyor olsaydı beni alnımdan öperdi. Sonra ama "Gelecekteki mutluluk şimdiki mutsuzluktan büyükse, mutsuzluğu çekmek akıllıcadır" derdi. Ama ölüler prensip olarak yazılarımı okumaz ve alnımdan öpmezler. Zaten böyle bir olay beni çok korkuturdu. Bu yüzden bu konuda mutsuz değilim. Her neyse. Hayatı düzenlerken arada bir sürü şey kaçırıyoruz. Güllere koşarken kır çiçeklerini ezmek yani. Bir yandan güzel bir film izleyeceğim diye bir sınavı kötü geçirmenin ve ardından pişmanlık ya da gerginlik çekmenin anlamsız olduğunu biliyorum ama bir yandan da şöyle bir gerçek var: şu an izlemediğimiz bir filmi asla bir daha bu halimizle izleyemeyeceğiz. Herakleitos bu yazımı okusa "Tabi bebeğim. Aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz." derdi ama ölüler prensip olarak bana bebeğim demezler.

Bazen her insan gibi beni üzen her haberi önceden algılayıp okumadan geçebilmek, her sözü tahmin edip kulağımı tıkayabilmek istiyorum. En saçma olayın bende en salak çağrışımları yaparak beni üzebildiği her çağrışım öğesini silmek, günde bir kere olsun "boşver" diyebilmek istiyorum. Olmuyor.

Birine sinir olduğumda, örneğin arkamdaki küçük kız kafama iğrenç bir Kebap 49 balonuyla vurup durduğunda onun balonunu patlatmayı düşünmek, çevremdeki sivri cisimleri taramak yerine bunu boşverebileyim istiyorum. Otoritenin köpeklerinden biri bedenimiz, namusumuz ya da hayatımız üstüne ahkam keserken gülebilmek istiyorum. Gülebilmek, boşvermenin en zararsız ve aynı zamanda en sinir bozucu şekli çünkü. Şimdi Nietzsche sinirimi bozan şeyler konusunda gülebilme isteğimi bilseydi beni onaylar ,"İnsanoğlu o kadar acı çekmiş ki, yalnızca o gülmeyi keşfedebilmiş" derdi. Ne yazık ki ölü insanlar beni onaylamazlar. Bu bir prensip.

Rasputin'le fiziksel benzerliğimiz de dikkat çekici.
Aslında tamamen boşvermek istediğimi de düşünmüyorum. Bazen kendime yalan söylemeyi seviyorum. Küçük mutluluklar getirebiliyor çünkü. İtiraf etmem gerekirse (ki böyle bir şey gerekmiyor) tanıdığım insanların %70'inin doğum günümü Facebook'ta "Bugün Dina'nın doğum günü" yazdığı için kutladığı gerçeğini biliyorum. Bugün profilimi kapatsam ya da sadece bu bilgiyi silsem beni kutlayan insanların sayısının çok düşeceğinin de farkındayım. Ama bunları yapmıyorum. Aslında insanların doğum günümü kutlamalarının önem arz etmediğini düşünmüştüm. Böyle şeylerle barışık biriyimdir sanıyordum. Ama geçen doğum günümde belki de ilk kez insanların senin için "İyi ki doğmuşsun" demesinin ne kadar hoş bir şey olduğunu fark ettim. Yani insanların benim doğum günümü gün-ay-yıl şeklinde bilmelerinden önemli olan şey benim hayatta olmama ya da hayatlarında olmalarına mutlu olmaları. Bu ikisi olmasa bile bana incelik göstermeyi düşünmeleri beni mutlu ediyor. Aslında bu konu bile boşvermişlik olabilir. Çünkü insanların benim hakkımda bildiklerini değil, benim hakkımda hissettiklerini önemsiyorum. Mesela şu an Rasputin olsaydı doğum günümüzü birlikte kutlardık. Ben ona "Ra- ra- Rasputin" şarkısını söyleyerek nefretini kazanırdım. Ama prensip olarak ölüler doğum günlerini benimle kutlamaz. O değil de defalarca siyanürle zehirlendiği halde tatlı yiyerek kurtulmuş Rasputin'in 22 Ocak doğumlu bir kova olması beni hiç şaşırtmıyor. Kova şansı, 22 Ocak boğazı. Hell yes.

Boşvermekle ilgili en güzel kelimenin küfür olmasının şöyle tatlı bir yanı var: kelime esprileri. Mesela şu an her şeyi boşversem, yarın kağıdı boş vereceğim. İşte küfür kısmı burada devreye giriyor. O zaman hem kağıda bakarak hem de kağıda bakmadığın bir anda küfredebiliyorsun. Tabi hayatla ilgili umudunu kaybetmemek gerekiyor. Rasputin, defalarca zehirlendi -ki nasıl kurtulduğuna hakimsiniz:D-, vuruldu, dövülüp donmuş nehirlere atıldı ama hipotermiden öldü:D Donmuş nehirde alnında bir kurşunla ölü bulunduğunda nehre atılmadan yaşıyor olduğunu farkettiler. Adam resmen ölüme boşver demiş, ben tatlıya boşver diyemiyorum:) Neyse belki gün gelir beni siyanürlü bir ölümden kurtaran karamelli - muzlu bir pasta dilimi olur, bunu bilemeyiz. Kendimi küçük yalanlarla avutmayı sevdiğimi söylemiş miydim? Anton Çehov şu an yanımda olsa bana tiksinerek bakar ve "Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur." derdi. Ben de ona "Oğlum bi' git allasen, Vişne Bahçesi neydi öyle? Ben öyle kitap yazsam insan içine çıkmam, sen çıkmışsın bana insanlık dersi veriyorsun. Sende de yüz varmış!" derim. Ama benim de prensiplerim vardır, ölülere sert çıkışlar yapmam. Ama prensiplerimi boşvermeyi düşünüyorum, ya da daha güzel bir ifadeyle... Hayır, prensip olarak blogumda küfretmem.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bayildim :)