Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Hayatımı siz mahvettiniz..


Öyle bir şey düşünün ki onun yüzünden sinemada rahat rahat filminizi izleyemiyorsunuz. Metroya inince tedirginsiniz. Otomattan bisküvi almaya korkuyorsunuz. Yıllarca yatağın altına düşen hiçbirşeyi alamadınız. Küçükken tavana bakarak uyuyamazdınız. Hâlâ da karanlıktan korkuyorsunuz. Arkadaşlarınızla kampa gidemezsiniz, orman yürüyüşüne çıkamazsınız. Aynaya bile bakmaktan rahatsız olduğunuz oluyor sırf onun yüzünden. Saçlarınızı öne atıp tararken rahatsız olmaktasınız. Kuaförde yere düşen saçlarınızdan rahatsız olursunuz. Denize gitseniz, yüzmezsiniz. Eğer yüzerseniz gözünüz hep sudadır, gölgelerden rahatsız olursunuz. "Annesi ona çok kötü davranıyordu" diye başlayan bir hayat hikayesi duyunca tanıdık gelip, tedirgin olursunuz. Ama anneniz size kötü davranmış falan değildir. Köpeğiniz yeri kazınca onun yüzünden rahatsız olursunuz. Boş bir sokakta sevgilinizle rahatça yürüyemezsiniz. Hep onun yüzünden. Banyo yaparken şampuan gözünüzü yaksa da gözünüzü kapatmazsınız. Işık anahtarlarına asla çift sayıda basmazsınız. Hep tek sayı yaparsınız. Kazara iki kez basmışsanız üçe tamamlarsınız. Onun yüzünden hep. Mantı bile yiyemiyorsunuz artık! Biri yanınızda ağlarsa göz yaşlarını analiz etmek istersiniz gerçekler mi diye. Pek inançsız olmuşsunuzdur. Hep onun yüzündendir bütün bunlar. Hayatınızı cehenneme çevirmektedir. Ama siz onu çok sevmektesinizdir. Ondan vazgeçemezsiniz. Hayatınızı mahveder, siz onu hayatınızdan çıkaramazsınız. Evet, kitaplar, filmler, oyunlar. Sizden söz ediyorum. Hayatımı mahvettiniz!

Ankaray güzel ışıklandırılmış ve içi de güzel yapılmış. Bunu inkar edemem. Ama metro.. Karanlık ve kasvetli. Soğuk ve ürkütücü. Silent Hill 3'teki metronun aynısı resmen. Metroya her indiğimde trenin geçeceği yerden köpekler koşacak gibi geliyor. Gişe bölümünü kırıp haritayı almak, köpekleri oyalamak için et atmak istiyorum:D Trenin gelmesini beklerken bir kapı arıyor gözlerim. Açacak olsam kapının kilidinin kırık olduğunu öğrenecekmişim gibi geliyor. 

Sinemada doğru düzgün film izleyemiyorum. Her an korku içindeyim. Bunun sebebi de bir kitap. Üstelik henüz okumadım bile! Konusunu duymak yetti. Kitabın bir bölümünde dev sıçanlar sinemayı basıyorlar ve insanları canlı canlı yiyorlar. Yazar pek canlı anlatmış buraları. Böcekten korkan benin, dev sıçanlar hakkındaki görüşü pek sürpriz olmasa gerek. Evet kitabı okuyacağım, bu sefer hiç giremeyeceğim herhalde sinemaya.

6. His'i küçükken izlemiştim. Çok etkilenmiştim o zaman. Tam hatırlamayanlar için bir sahnesini hatırlatmak isterim. Başroldeki çocuğumuz bir cenazeye gidiyordu. Cenaze bir kıza aitti. Kızın odasına giriyordu. Bebeklerden birini yere düşürüyordu. Almak için eğildiğinde ölü kızımız yatağın altından çıkıp bir video kaset uzatıyordu. Filmi en son ilkokulda izlemiştim. Ne kadar aklımda kalan bir sahne olduğunu tasavvur edebiliyor musunuz? Yıllarca yatağımın altına düşen hiçbirşeyi almamıştım. Size bir başka sahne hatırlatmak isterim aynı filmden. Bruce Willis, bu çocukcağız ve annesi yürüyorlardı. Bir ara çocuk tavanı gösterdi. Sera gibi tavanı olan bir yerdi burası. Çok aydınlıktı ve tavan camlı gibi birşeydi. Camların birleşim yerlerinden asılmış insanlar sarkıyordu. İşte ben bu sebepten yıllarca da tavana bakarak uyuyamadım:)

Ah karanlık... İçi doludur karanlığın. Nerede ne var bilemezsiniz. Özellikle de benim gibi manyaklık, hayal gücü ve şüphe bezleri(?) fazla çalışan biriyseniz karanlıkta yürürken korktuğunuz şey vampirler olmaz mesela. Karanlığa girerken kendinizi telkin etme yönteminiz "Bugüne kadar Türkiye'de hiç seri katil görülmedi" ise bence endişelenecek birşeyler vardır:D Eğer buna genellikle bir çalışmaya başlarken inanmaya çalıştığınız ve her nedense çalışmaya başlarken asla inanmayıp, karanlıkta inanmaya başladığınız "Her şeyin bir ilki vardır" sözü ile yanıt verebiliyorsanız, evet siz de yakında benim gibi olacaksınız:D 

Geçen metroda beklerken - evet tedirgin biçimde =P - yanımdaki otomatın önüne bir çocuk geldi. Otomata para attı ve bir bisküvi aldı. Otomatın bisküvi alınacak kısmı her otomatta olduğu gibi metaldi ve çok genişti. O zaman farkettim ki o otomattan ben bisküvi alamazdım. Çünkü hayalgücümde kolumu bisküviyi almak için uzattığım sırada bileğimi yakalayan bir el belirmişti. Evet Alfred Hitchcock, büyük ihtimal bu da senin eserin tatlım.

Berkay, Ekinsu, Deniz geçen yıl bir ara kampa gidelim diye tutturmuşlardı. Bir kamp çadırı ve eğlenecektik. Bu fikir tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Bir grup arkadaş kampa gidilecek ve kamp çadırı kurulacak ha? Bu sahne çok ve hatta çok tanıdık geliyordu. Beşinci sınıf korku filmlerinin bile malzemesi olmuş bu konuyu canlı yaşamaya niyetli değildim. Ayrıca herkes bilirdi ki önce uzun saçlı kızlardan biri ölürdü:D Sonra diğerleri beni aramaya gelecek ve onlar da öleceklerdi. Ne gereği vardı kampın falan? Güzelce Atatürk Orman Çiftliğine gidip kokoreç yemek varken? Oh mis valla..

Antalya'ya gittiğimizde denizle ormanın kucaklaştığı harika bir manzarayla karşılaşmıştık. Yalnız bu ortam bana yalnızca manzara olarak hitap etmekteydi. Denize pek girmezdim. Orman yürüyüşleriyse.. Orman yürüyüşleriyse gerçek bir öyküden uyarlanan bir kaç film izleyen biri için hiç de parlak bir fikir sayılmazdı. Antalya'da pek denize girmedim evet. Orman yürüyüşü mü? Deli misiniz siz?! 

Ayna bence dünyadaki en yararlı icatlardan biridir. Osmanlılar ise geceleri aynadan kötülüklerin dışarı çıktığına inanırlardı. Hayır benim inanışım Osmanlılar gibi değil. Benim inanışım daha çok Hollywood tarzı:) Evet kurban aynaya bakarken aynadan geçen bir karaltı görür. Ya da yine kurban aynaya bakarken biri kendisine arkadan yaklaşmaktadır. Ayrıca hatırlayan var mı bilemem ama Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum'un son sahnesi de aynalardan rahatsız olmak için yeterli bir sebeptir. Evet, maalesef ben o sahneyi çok iyi hatırlıyorum:D

Uzun saçlı olmanın bir derdi saçlarının arka taraflarını kendi başına güzelce tarayamamaktır. Bu konuda yapılabilecek en iyi şey saçlarının tümünü yüzüne doğru indirip taramaktır. Saçlarımı her zaman ayna karşısında tararım. Saçlarımın tümünü önüme alıp da aynaya baktığımda gördüğüm görüntüyü hayal edemiyorsanız size bir hatırlatmayla yardımcı olayım. Ring'i izlemiştiniz değil mi? :D İşye öyle bir şey.. :)

Saçla ilgili başka rahatsız edici bir durumu da yazın yaşamıştım. Hava çok sıcaktı ve saçlarımı her daim topuz yapıyordum. Evde de sıradan yazlık elbiselerden biriyle dolaşıyordum. O dönem Rule of Rose oynamaktaydım. Neyse efendim bir gün gece odamdan çıkmıştım ve mutfağa gidiyordum. Odamın önündeki kısa koridorda kırmızı bir ışık yanıyor. -Hayır Hostel tarzı birşey değil, Allah korusun yaa- Bu kırmızı ışığın önüme düşürdüğü gölgeme baktım. Elbise ve topuz. Korkunç derece Rule of Rose'un karakteri Jennifer'a benziyordum! Gölgemden rahatsız olup saçlarımı açtığımı hatırlıyorum.

Yine mi saç diyeceksiniz ama ne yapabilirim? Bu pis Japonlar saçtan fena korkuyorlar. Bir sürü yerde kullanmışlar. Bu benim sorunum değil, evet. Kuaföre gidip saçlarımı kestirmekten nefret etmemin iki temel sebebi vardır. İlki saçlarımın kısalıyor olmasıdır. İkincisi ise işte bu sebep tam benliktir. Garez'in gagırdayan yaratığının her yöne dökülen siyah saçları, Silent Hill 4'ün Latin güzeli Cynthia'yla ikinci karşılaşmamızda her yere dökülen siyah saçları.. İkinci sebep ise saçlarımın parçalar halinde yere düşüyor oluşudur, evet. Bu yüzden saçlarımı kestirmiyorum.

Deniz tatillerini pek aramam çünkü denize pek girmem. Girsem de yüzmem. Islanıp çıkarım derler ya, öyle. Bu tercihimin sebebi şüphesiz ki Jaws, Denizde Dehşet, Deep Blue Sea, Open Water gibi güzide filmlerin aciz bünyeme yaptıkları tesirdir. Bunların yanı sıra talihsiz bir şekilde Discovery'de ne zaman köpek balığı belgeseli olsa ona denk gelen bendenizin, köpekbalıklarından korkan bir anne tarafından yetiştirildiği de göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Türkiye'de köepk balıkları olduğunu, kaplan köpekbalıklarının 15 cmlik suda yüzebildiğini, kan kokusunu 1 kmlik mesafeden alan türün çekiçkafalar olduğunu bilip de yüzebilmek? Bana göre değil:)

"Annesi ona hep kötü davrandı. Babası bir alkolikti." Bu hikye beni her zaman üzmüştür. Ama bu hikayeyi duyduğumda hissettiğim duygunun gerçek adı üzüntüden öte, korkudur. Hayır annem bana hiçbir zaman kötü davranmadı ve babam da alkolik falan değildi. Bu hikayeyi fazlasıyla tanıyor olmamın nedeni kendi hayat hikayem olması değil zaten. Bu, seri katillerin genel hayat hikayesidir. Mesela Henry Lee Lucas. Lucas genellikle genç kızları öldürürdü. Genellikle de kurbanlarına tecavüz ederdi. Öldürdükten sonra, evet. Defalarca tutuklandı. Delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Sokağa çıkarken insanlara bakarsınız. "Neden biri beni öldürsün?" diye düşünmezsiniz. Henry Lee Lucas sözleri aklınızdadır: Birini öldürmek benim için sokağa çıkmak gibi birşeydir. Eğer kurban istiyorsam sokağa çıkar ve bir tane bulurum". Lucas en sonunda idam cezasına çarptırılmıştı. Ama dönemin valisi onu affetti. Bu vali George W. Bush'tu.

Duş alıyorsunuz ya da banyo yapıyorsunuz. Şampunlanırken gözünüz yanıyor, aldırmıyorsunuz. Gözünüzü asla kapatamazsınız. Ne yoksa siz Sapık'ı izlemediniz mi?! İzlediğiniz halde gözlerinizi nasıl kapatırsınız? Gözlerinizi açtığınızda mazallah bir bıçakla karşılaşırsanız ne olacak? :)

Mantıyı çok severdim. Hem de çok. Bu yemeği sevmeyen çok azdır tahmin ediyorum. Ben de seviyorum sanırım. Ama artık yiyemiyorum. Neden mi? Koreli yönetmenler yüzünden. Üç Sıradışı diye bir film yüzünden. Üç Sıradışı'nı izlediğimden beri sadece kendimi zorlayarak bir kez mantı yiyebilmiştim. O da pek tat vermemişti açıkcası. Eh be Koreliler, üç kuruşluk mantı zevkimizi de mahvettiniz ya, helal olsun size be çekik gözlüler! :D

Ağlamak.. Güzel birşey midir bilemiyorum. Orası tartışılır. Ama tartışılmayacak bir konu var ki ağlamanın çeşitleri vardır. Bunu ben söylemiyorum. Bunu Bonasera söyledi. CSI:NY'nin güzel gözlü dedektifi evet. Bir bölümde bir kız hocasını öldürmüştü. Kızın katil olduğu belliydi ama ispatlayamıyorlardı. Kız ağlıyordu. Göz yaşlarını analiz ettirmişti Bonasera. Mac'e söylemişti: "Gerçek değiller." Mac: "O zaman şimdi ne olacak?" "Hiç. Sosyopat olmak suç değildir." 

Size sesleniyorum ey yazarlar, ey yönetmenler, ey oyun yapımcıları. Umarım mutlusunuzdur. Bilesiniz ki hayatımı siz mahvettiniz! Evet, siz. Başka kimse değil..

Herkese not: Ben manyak değilim, ayrıca şizofren hiç değilim tamam mı? :D
Kendime not: Ben manyak değilim ayrıca, şizofren de değilim di mi? 

0 yorum: