Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Ankara Özlenir


Semra teyze Kuşadası'na yerleşmeyi düşünüyormuş temelli. Yapamaz. Ankara kendini özletir çünkü. Denizi yok, havası temiz değil, orman desen yok ne var şehirde bilmiyorum ama Ankara özlenir yani. Ankara'da olmak garip bir durumdur. Şehirle aranda anlayamadığın saçma bir bağlılık, saçma bir sadakat duygusu gelişir. Ankara'da olmak yazın ortasında günlük güneşlik geçtiği günün bir ertesi günü gri sabahlara uyanabilme ihtimalidir. Kışın da beyaz sabahlara uyanabilme ihtimali. Camdan baktığında tepeden tırnağa beyaza bürünmüş gelin misali kavak ağacı görebilmektir mesela. Ankara'nın romantizmi martı sesleriyle pekiştirilmez. Eğer sabah 6'da ayakta olursanız güvercin, serçe ve kuzgun sesleri duyabilirsiniz. Öyle zannediyorum ki büyük bir şehir olup bu kadar betonla dolu olduğu halde doğanın fışkırıp yaşamaya çalıştığı başka bir şehir daha yoktur. Ankara'da olmak Kızılay'a indiğinde en az 2 tanıdık yüzle karşılaşma ihtimalidir. Dost Kitabevi'nin içinde evde dinlendiğinde asla bu kadar güzel olmayan Runaway çalar ve sen kağıt kokusu duyarsın. Çıkışta Dost'un önünde bekleyenleri görürsün, gülümsersin. Ankara'da olmak "Eylem varmış" cümlesine asla şaşırmamak ve panik olmamak demektir. Çevik kuvvetler kalkanlarını açmış beklemektedir. Yanlarından geçersin. Bazen "Nereye gidiyorsun?" diye sorarlar "İşim var" dersin. Gerisini sorgulamazlar bile. İşin ya bomba koymaksa diye düşünmezler:) Şehrin siyasi özelliği her yerden hissedilebilir. Bu şehirde insanlar duvarlara aşklarını yazmak yerine siyasi görüşlerini yazmayı tercih ederler. Bu duvarlardaki karşılıklı atışmalar genellikle naiftir, en fazla İşçi Partisi'ni Dişçi Partisi falan yaparlar:) Ankara'da olmak İstanbul'da bir dolmuşta giderken Ankara Sanayi bilmemnesini kastederek "Ankara'da inecek var mı?" sorusuna "Beeeğğğn!" diye bağırma isteğidir:) Bunun dışında fazla alışmış olan insanların şehirdışında haber dinleyememe sebebidir. Siyasi gelişmeleri "Ankara bugün çok hareketli" diye veren haber bültenlerine lanet etmektir. Çünkü şehir dışındayken bu son derece iç acıtıcı bir cümle olabilmektedir. Sokakları denize çıkmayan şehrin akşamları da çok hareketli değildir. Hatta saat on buçuktan sonra sokakta insan bulmak güçtür. Zira herkes memurdur, herkes öğrencidir. Bu saatte dışarı çıkmak isteyenlerin gidebileceği yerler bellidir ve dağınık halde bulunmazlar. Bu yerler dışında da pek bir yerde insan bulunmaz. Barların çoğunda en az bir kere Ankara Rüzgarı çalar. Ankaralı olsunlar ya da olmasınlar Ankara'daki bütün kızlar "Her gelen ağladı kalbini bağladı dalgalı saçlarına, boş yere ağlama kalbini bağlama Ankara kızlarına" cümlesiyle birlikte saçlarını savururlar:) Şehrin bazı insanları ikili yaşamlar sürerler. Gündüz ilaç satış temsilcisi olan Devrim abiyi sabah takım elbisesiyle görüp akşam deri ceket ve motoruyla gitar çaldığı bara doğru giderken görmek şaşılacak bir durum değildir. Yüksel caddesi, cadde ötesidir. Caddelerin soğukluğu, griliği burayı bırakıp gitmiştir. Burası her yanı açık dev bir kafe gibidir. Eğer Ankara'ya gelip de Yüksel caddesindeki heykellerle fotoğraf çektirmemişseniz, adamı döverler. Şehrin siyasiliği burada da ortaya çıkarak caddede bir arkadaşımla birlikte çektirdiğimiz bir fotoğrafta kadın heykelinin koluna sıkıştırılan "Türk Telekom Özelleştirilemez" pankartına kadar gider:) Ankara'da olmak kısa mesafelere alışmaktır. Zira Ankara, İstanbul gibi değildir. Kısa mesafeler gerçekten kısa mesafelerdir. Ankara'da olmak sabah sıcak 50 derece bile olsa gece hırkayla gezmek zorunda olmaktır. Şehrin ayazı pistir ve acımaz yani:) Şahsen benim gözümde canlanan Ankara imajı her zaman göz kalemi gözlerinin altına akmış bir kadındır. Galiba çok da özel bir kadındır o. Güzel değildir, yaşlanmış, yıpranmıştır ama hala çok özeldir, hep özeldir, hep özlenir nedensiz. Evet, sokakları denize çıkmasa da, dereler akmasa da her yerinden, yemyeşil görünmese de tepeden bakıldığında Ankara özlenir. Çok özlenir hem de.. Semra teyze taşınıyormuş. Yapamaz.

1 yorum:

JuliaChang dedi ki...

Sanırım herkes doğduğu yere karşı o tanımlanamayan sadakat duygusunu hissediyor, Ankara'ya hiç gitmedim ve açık konuşmak gerekirse sempatizanı olduğumu da söyleyemeyeceğim. Fakat bu yazından sonra merakımı uyandırmadı değil cidden :) Ellerine sağlık veee İzmir'e de bekleriz efendim :D